”Hiç yurtdışına çıkmamış insanların ilk kez bu tecrübeyi yaşarken hissettiği duygu genelde güvensizlik oluyor. Konfor alanından çıktığın ve hiç bilmediğin bir ülkeye gittiği zaman ister istemez tedirginlik yaşıyorsun”
Üstelik son yıllarda Türkiye’den yurtdışına çıkan insanların başına gelen Pasaport polislerinin sana düşmanmış gibi davranması gerginliği bu tedirginliği iki veya üç katına çıkartıyor.
Ukrayna’ya gitmek için herhangi bir vize başvurusu gerekmiyor.
Ancak sağlık sigortası, hotel rezervasyonu, dönüş bileti gibi standart olan belgeleri yanında götürmene özellikle dikkat ediyorlar. Bunlar ile ilgili yüzlerce video izlemişimdir evet Ukrayna için bile yaptım bunu. Yıl 2021.
Ukrayna’yı ilk olarak Türkiye’ye yakın olması ve kolay gidiliyor olması nedeniyle seçmiştim.
İlk kez yurtdışına çıkacak insanlar için pasaportunda damga gözükmesi ve kolay gezi imkanı nedeniyle Ukrayna’yı öneririm.
Geldikten sonra sınırdan geri çevrilen bazı insanları duydukça endişelenmiştim (ama bu insanların sayısının oldukça az olduğunu ve ve endişemin gereksiz olduğunu kısa zamanda anladım) ama pasaport polisiyle yaptığım o konuşma hakla dün gibi aklımda:
+ Bu ilk seyahatin mi?
– Evet
+ Türkiye’de öğrenci misin?
– Hayır, Türkçe Öğretmenliği yapıyorum. (Evet, o zamanlar mezun olmuştum ve kendimce yapmaya çalışıyordum, ama sanırım edebiyatı her zaman çok sevsem de öğretmenlik yapmak ve bir kitaba bakıp bir şeyler okumak benlik değil. Ben hikayelere önem veririm, dertleri konuşmayı severim ancak bunu böyle bir ortamda yapmak çok mümkün değil)
O sırada bütün belgeleri direkt kendisine verdiğim için başka hiçbir şey sormamıştı. Hatta pasaporta damga bastıktan sonra bile gidip ”Hepsi bu kadar mı?” diye sormuştum. (Sanırım rahatlamanın etkisiyle böyle saçma bir şey yaptım)
Yurtdışındaki onlarca havalimanında yattığı gecelerin ilki böylece başlamış oldu. Kiev Havalimanı’nda o geceyi geçirip sabah hayatımın ilk hostel deneyimine doğru yola çıktım.
Baştan söyleyeyim, şu şekilde ilerliyoruz.
Ucuz bilet, güvenli ama karma odaların olduğu hostesler, ulaşım için bol bol yürüyüş, zorda kalırsa metro (taksi değil bakın metro) ve fiyat performans aktiviteler.
Vizeli ülkeler için ayrıca başka yazıda güncellerim bu mantığı.
Nereye gideceğimi, nasıl gideceğimi bilmiyordum ki insanların basit gramerli İngilizce bildiğini Düşünmüştüm. En azından nasıl gidebilirim, burası nerede, o, bu, şu nerede gibi sorulara cevap verebilirler gibi hissetmiştim. Öyle olmadı, her şeyi kiril alfabesinde yazılmıştı ve neredeyse kimse tek kelime İngilizce bilmiyordu.

Ulaşım
Havalimanından artık çok aşina olduğum o şehir merkezine giden ‘shuttle’ adlı araçlara bindim. Her havalimanının önünde var zaten, herhangi bir otobüse binerseniz sizi bir metroya kadar götürüyor. Ancak yanınıza mutlaka o ülkenin nakit para birimini de götürün, bazen shuttlelar sadece nakit çalışabiliyor.
Beni Kiev merkez gibi bir her yerde indirdi ancak bugün bile hatırladığım kadarıyla asla merkez gibi bir yer değildi. Ankara’da daha önce birkaç yere otobüslere binmiş olanlar bilir. Bildiğin Ankamall Akköprü durağı. Otobanın ortasında, yolları birbirine bağlayan köprülerin olduğu bir yer. Şehir merkezi nerede, ben neredeyim? Bütün bunlar bugün bile aklımda olan heyecanlar.
Dünyanın en eski sistemlerinden birine sahip metrolarına bindiğimde ise bugün 20 ülkede yaşamadığım gariplikler yaşadım.
Öncellikle metroya binecek bir kartım yok. Ama insanlar bir kart okutup geçiyorlardı. Kart veren bankomat olmadığı için 20’den fazla kişinin sırada beklediği bir gişede sıraya girdim, ki en ufak ne diyeceğimi bilmiyorum.
Bir süre sonra sıra bana geldi, karşımdaki kadın bir şeyler dedi, anlamadım. Karşılığında (Ki çok basit bir İngilizce ile ”I want to going to Metro station, I need a Metro ticket”) dedim. – Evet hiçbir zaman İngilizce grameri umurumda olmadı ki iş amaçlı olmayan ve resmiyet barındırmayan herhangi bir olay için bunu umursayan insanları da çevremde barındırmam. Kimse dünyayı kurtarmıyor, korkarak konuşmamalıyız.
Bana aşağıda fotoğrafı yer alan küçük küçük kağıtlar verdi, cama yapıştırdıkları sayıları gösterdi. Bunlar dedim herhalde fiyatlar, ama öyle saçma ki 8.24 falan diyor yani, bunlar saat mi, fiyat mı ne olduğu da yazmıyor, sadece rakamlar var.
Çıkarttığım Ukrayna grivnası verdim. Kağıtları aldım, Anlaştık diyerek çıktım sıradan. Metroya bineceğim kağıdı bilet gişesine yükledim, kağıt kayboldu, o dönen demir açılmadı. Ne oluyor?
Druzhby Narodiv
Sonra kağıt hop başka bir yerde çıktı, demir döndü falan bir şekilde geçtim. Aklımda sadece Hostelin yakınlarında bulunan metro istasyonu ”Druzhby Narodiv”in ismi var. Doğal olarak Latince kodlamışım aklıma sonra şu görünce şaşırdım. Ulan bari metroların ismini Latince yazın. O da yok, hepsi kirilce.

Ee ben şu metroda durağında ineceğim, nasıl anlacağım? Koskoca metroda bir veya iki yerde Latince yazıyordu sanırım. Denk geldi, bindim.
Yukarıda bahsettiğim Druzhby Narodiv istasyonu. Bu istasyonun ismini içimde o kadar tekrarlamışım ki unutmam mümkün değil.

Dünya tarihinin en sesli ve en eski metroları sanırım Ukrayna’da. Bu kadar yüksek bir ses olamaz.
Hazır metro demişken, Dünyanın en derin ikinci metro ağının Ukrayna, Kiev’de (Arsenalna) olduğunu söyleyeyim. Yürüyen merdiven ile beş dakika boyunca metroya inmiştim.
Kendi kendime espri yaptığımı hatırlıyorum, sanırım dünyanın dibine iniyoruz, diye. Gerçekten, savaş zamanında halkı korumak için yapılmış metrolara biniyormuşum. (Sonrasından Rusya ile çıkan savaşta bu metrolardan çok yararlandılar)
Hostel kısmi dramatik değildi. Hayatımda ilk kez kalmış olmama rağmen, yurt gibi insanların bir odada iç içe kaldığı bir tane mutfak ve bir tane banyo ve tuvaletin olduğu bir yer. İngilizce bilen olmasa bile hostel yani, akşam gidersin yatağında uyursun, duş ihtiyacını karşılarsın, bitti gitti.
Yurtdışına çıkmışsın, buna gerek var mı? diye soranlar olursa, uyumak yeterli benim için. Saray dairesinde uyumaktan ne farkı var bunun? İşte düşünce yapılarımız birbirimizden farklı. Ne sen beni anlayabilirsin, ne ben seni.
Ukrayna gezisinden aklımda kalan diğer olgu Çernobil.
Çernobil’de yaşanan olaylar, hissedilen duygular ve o bitmek bilmeyen siren sesi. Yerinde tecrübe etmek, yerinde deneyimlemek bambaşka bir duyguydu. Çernobil ile alakalı onlarca film yapıldı, kitap yazıldı, yaşanan felaketi anlatmaya kelimeler yetmez aşağıdaki bölgenin tamamen kullanılamaz olduğunu söyleyeyim, bu bile felaketin boyutunu gösteriyor.

Yemek Kültürü
Ben bir gurme değilim. Uzaktan yakından alakam bile yok ancak yeni bir ülkeye gittiğimde o ülkeye özgü yemekler yemeyi isterim.
Benim en aklımda kalan yemek Kiev Tavuğu olarak bilinen Kotleta po-kyivsky olmuştu. Genel olarak yumurta ve patates’i çok kullanıyorlar, benim de çok sevdiğim iki yiyecek.
Borç Çorbası da herkesin bildiği bir Ukrayna Mutfağı ürünü. Genelde bir günümü yemeğe ayırıp bütün hepsinden denerim Diğer günlerimi atıştırmalıklar ile geçiriyorum. Böylelikle hem zamandan kazanmış oluyor hem de denemeden gitmemiş oluyorum.
Yukarıda bahsettiğim yemeklerin görselleri de burada, denemek lazım. Bir gün bir yerde adını duyunca, ”Aa ben bunu denemiştim!” demek müthiş bir duygu.

Bu yazıların neredeyse hiçbirinde o ülkedeki telefon fiyatlarını karşılaştırdığımız veya hotel fiyatlarına baktığımız bir bölüm göremeyeceksiniz.
Kaldığım hostesler ile ilgili deneyimlerimi paylaştığım bölümler olacaktır ancak klasik rehberlerden biraz daha farklı olacak bu rehberler. Ulaşıma odaklanacağınız ki en odaklanmamız gereken konunun bu olduğunu düşünüyorum. Hotel konuların herkesin bireysel yorum yapabileceği bir durum.
Son olarak yazıyı bitirirken dünyadaki çeşitli ülkelerdeki iletişim örneklerinden bahsedeyim. Ülkemizde maalesef bunu artık neredeyse hiç görmüyoruz, belki de son yıllarda beni en çok boğan konu bu iletişimsizlik konusu.
İnsanlar artık Türkiye’de tanımadıkları insanlarla öylesine havadan sudan konuşmaya bile çekiniyorlar, kimsenin başka bir insanı dinleyecek gücü kalmamış gibi duruyor.
Ukrayna’da öylesine bir barda oturup dinlenirken kendi halinde bir öğrencinin yaptığı kara kalem çalışmasını göstereyim sizlere.
Resmi çok beğendikten sonra karşılığında bütün ekibe bira almıştım. Böyle güzel bir anıydı bu. Dünyada böyle çok anı var, keşfetmeye değer.
Farklı ülkeler, farklı anılarda görüşmek üzere!

Bu yazıyı paylaşmak ister misin?
Yorum gönder